1 Mayıs, uluslararası düzeyde işçi sınıfının birlik ve mücadele günüdür. Bu gün, işçi hakları, işçi sınıfının talepleri ve sosyal adeletin yok sayıldığı, temelinde adalet sorunu olan ülkemizde, hak bilmezlerin elinde açlığa mahkum bırakılan toplumun bayramıdır.
1886’da Chicago’da gerçekleşen Haymarket olayının ardından 138 yıldır dünya genelinde hak mücadelesi adıyla nitelendirilebilir. Hak ve adeletin devlet tarafından güvence altına alınmayan toplumlarda, işçi haklarının bu eksende ezilmesi kaçınılmaz oluyor. İşçi sorunları, işçilerin çalışma koşulları, ücretler, güvencesiz iş, iş güvenliği, iş yerinde ayrımcılık gibi konularda karşılaştıkları zorluklar aslında bir işçinin rutini olmuş durumdadır. Bu sorunlar toplumumuzun büyük bir yüzdesini oluşturan işçilerin yaşam kalitesinin düşmesine de sebebiyet oluyor. Mesala Mersin’de asgari ücretle çalışan bir işçinin aldığı parayla metruk bir binada yaşamını sürdürürken, iş verenin, aylık kirası 3 Milyon Tl olan Türkbükü’nde bir evde kafa dinlemeye gidebiliyor. 3.sınıf beslenme şartları, vücudun dinlendirilmemesi, kişisel bakım ihtiyaçların giderilmemesi, sıvası olmayan ev, muayeneden geçmeyen Tofaş, sahte alkolden, tek çeşit peynire, kıyma yerine taşlık ve tavuktan köfte ve lahmacun yapılması, saatlerce çalışmanın enflasyon karşısında getirdiği içler acısı bir durumu ortaya çıkarıyor. İş bulmanın zorlaştığı, yeniden bir düzen kurmanın ise neredeyse bir hayale dönüştüğü günümüzde, işçiler beklentilerini karşılayamayan iş yerlerinde mecburiyetlikten çalışılmak zorunda bırakılıyorlar. 20 yıl önce emekli olan bir işçinin hiç değilse emekli olduğum zaman rahat ederim düşüncesi yaşanılan zorlukları göz ardı ettirebiliyordu. Ev ve arabanın hayal olduğu günümüzde hafta da bir gün ailesiyle pirzola yemenin bile ev bütçesinin sarstığını biliyoruz. Partilerden,cemaatlere, sarı sendikalara kadar işçinin aldığı beş kuruşa göz diken sistemin bıraktığı bu acı tabloda işçi çocuklarıda ister istemez payını alıyor. Yokluk içinde büyüyen çocukların beklentesi bir tık daha iyi olan beyaz yaka kervanına katılmaları veya illegal yollardan kazanç sağlama hevesi veya kaderin yüzüne gülüp durumu düzeltmesinden geçiyor. Böylece hayat mücadelesi, fakirlik ve acı bir hayatın dramize öyküsünü ülkemizin her mahalle arasında bulabiliyoruz.
Vaziyet bu haldeyken “Gerekirse soğan ekmek yeriz. Erdoğandan vazgeçmeyiz” diyenlerin Erdoğanın işçilere layık gördüğü bu sefaleti göz ardı etmemelerini umut ediyorum. Modern toplumlarda köle isminin ayıplanmasından ötürü işçi kelimesinin uygun görüldüğü bu toplumun, yaşadığımız yüzyılda sorunların değişmemesi dünyanın en büyük utancıdır. En azından köleler yarın aç kalırmıyım kaygısı taşımadığını bilerek işçilerimizin akıbet sorunu yaşadığı bu yüzyılda kölelikten işçiliğe terfi eden sınıfın, her terfinin iyi olmadığını öğrenmiş olduk. Emeğin, direnişin, ve alınterinin gölgesinde tüm işçi sınıfının emek ve yaşam mücadelesine yürekten selamlıyor ve kolaylıklar diliyorum. 1 Mayıs İşçi bayramı kutlu olsun.